28 Ekim 2012 Pazar

Sayıklamalar


minik Konstantinopolis gezimden pek de memnum kalmadım. Ekseriyetle İstiklal'de sürten ergenlerin sahip olabileceği türden bir tatilcik oldu.Gerçi İstikal'in sokak çalgıcıları bile küçükçe bir kasabadan kalkıp gitmeye fazlasıyla değer o ayrı. Şehirde malum fotoğraflanıp da bloglarda paylaşılıp , bohem cümleler eşliğinde sunulabilecek çokça detay olsa da, profesyonel bir fotoğraf makinesi, olmadı bir ay fonu (1,2,3..) , hiç değilse de kötüsünden bir dijital makinesi olmayan tek gezgin ben olduğumdan, (çok şükür ki) sahip olduğum fotoğraf çekebilen telefonumla çok da an kaydedemedim.Ne yazık...Tabi ki saatlerce anlatabilir insan İstanbul u.ama bunu milyonlarca yıldır milyonlarca insan yapıyor zaten. Hem insan istanbul'u sevmeye de çekinir değil mi? Vakti zamanında sırf nobel aldı diye Orhan Pamuk okuduğum sanılmasın diye; Benim Adım Kırmızı'yı gazeteyle kaplayıp yolda belde öyle okuduğum gibi. Belki ben bu şehri daha bir başka seviyorum .Hani çok başka belki.Belki minik semboller yaratmışım kendime. sarı saçlı, taytlı kızlardan, jöle kafalı oğlanlardan çok başka belki benim İstanbul yaratımım. E ne diyecen işte, nasıl savunucan kendini.
"Konuşsam kar etmez, sussam gönlüm razı değil!"

Düğünüm dahil tırnaklarımı bu yaşıma değil mütemadiyen yemiş olduğumdan; son 2 aydır her nasılsa tırnaklarımı uzatmayı başarabilmiş olmam benim için mini bir iç devrim sayılır. bu nedenler bir renkli oje merakı da sürüyor bakalım, tırnaklarım iştahımı yeniden kabartana kadar. Ben de İstanbul'a gidene dek bu cam göbeği ojelerimi pek de matah sanıp bakıp bakıp gurulanıyordum. Meğer ben eskisini yakalayana değil yeni oje modaları almış başını yürümüş. Metroda gördüm 1-2 tane fotoğraflamak istediysem de kızlar önce indiler, kalabalıktı ortalık falan.Bıyıklarımdan kurtulmaya vakit ve de mecal bulamayan ben nasıl her bir tırnağıma ayrı bir renkle desen çizebileyim değil mi?

Dolmabahçe'ye gitmemiştim daha önce.74 dakikalık bir sıra kuyruğu bekleyişinin ardından saray gezimizin bitişiyle hep birlikte(kuyrukta ahbap olduğumuz insanlar) "değdi!" diyebildik neyse ki.Diğer saraylardan farklı bir mimari var. 4 tane piyano sayabildim. İnsan öyle şaşırıyor ki, sadece mermerden bir sütunu yapmak bile bir insanın aylarını alabilir, bunca detayda kaç kişinin emeği vardır.
Ben de Dolmabahçe'nin eşsiz manzaralı güzelliğine ayaklarımı uzatarak, dev mermer basamaklara 74 dakikalık bekleyişim sırt ağrısını nazikçe bırakarak; saray ruhunu içime çektim.

 Beyoğlu'nun bi yerlerinde bir vitrinde  Ornitorenk Handmade'in pazeninden gördüm. Daha nice şeyler gördüm.
Eminönü'nden sayısız kumaşlar, boyalar, yapıştırmalar alamadım. Geç olmuştu gittiğimde, kapalıydı her yerler.
Ama bu geziden bana anı kalacak çok güzel bir şey aldım.Hayatıma anlam katmaya başlamış bir şey. Yeni bir uğaş. Epeydir istediğim ama iyisini bulmak adına beklediğim bir şey. İlk ürünüyle birlikte burada olacağız. O ve ben. bir de isim buldum ona. Gelince söylerim.

4 yorum:

  1. amcadan sipsi aldın desem ürününü blogda nasıl göreceğiz diye düşünüyorum ve sabretmek bir erdemdir sabır diyor içimden bir ses ama daha yırtık ve yüzsüz bir ses daha var içimde meraklı mı meraklı, arsız mı arsız :)

    YanıtlaSil
  2. aman Tanrım çok yaklaştın.Dur daha fazla ilerlemeee!

    YanıtlaSil
  3. birde oğluma sürpriz zamanlarda yaptığım kontrol sonucu yenmemiş tırnaklar karşılığında verdiğim sürpriz yumurtalar tamamen bırakmasını sağlamıştı bu hareketi sana ne yapsak ki

    YanıtlaSil
  4. bana da geçen sene sarı oje aldılar, ben de bu sene yemekten wazgeçtim tırnaklarımı.ama sürpriz yumurta alsalar, hemen vazgeçerdim...

    YanıtlaSil

sözler uçsun, yazılar hep kalsın :)