24 Şubat 2013 Pazar

bozkırlı bir yer

tembellikten ölen kimse henüz kayıtlara geçmediyse sorun yok, devam edebilirim....
 
en azından sadece "MükerreM"i yazabiliyorum. bu galiba en az değil, en çok bi şey. yine de Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" inden sonra bozkırlarda yaşamak, kömür taşımak ve buz gibi taş evimde uyumak istiyorum. ike'yse bunun geçici bir his olduğunu 1 haftadan fazla dayanmamın imkansız olduğunu söylüyor. Keşke kanıtlamanın bi yolu olsaydı.
 
yine de bir kaç kırıntı var elimde, paylaşmış olmuş olmaktan fazla bi şeyler değiller.
 
 
Bu, alırken heyecanlandığım ama bir türlü neler yapılabileceği aklıma gelmeyen hama boncuklarıyla yaptığım kolye ve toka...
 
 
 
 Bu da yıllar önce yaptığım bi şey. Eskidi bile. danteli koyup spreyle boyuyoruz, dantel şekli çıkıveriyo. bununla bir perde yapma arzum bile var.
 
 
 
 
 
 
  
Bu arada kötü haber; Kıristofır öldü:( ruhu kaldı tişörtümde.
 
10 yaşındaki İlayda'nın tasarımını OrnitorenkHandmade  bir üste taşımıştı level 2 ile, ben de başka bir level atlattım. Kırpık Şeyler akımı adına kırptığım ama bir türlü naapacağımı bilemeyerek dakikalarca baktığım keçe parçacıkları. sonra böyle bi bileklik ya da toka olabilen bi şeye dönüştü.
 



 

 
bakalım KIRPIK ŞEYLER 'in  gelişimi nasıl sürecek...
 
 
işte böyle bu aralar sıkıcı, sakin, yaşlı, ağırkanlıyım. olsun napalım!

17 Şubat 2013 Pazar

Evde Aloe Vera

Kozmetiklere pek yakın olduğum söylenemez. Zaten o kadar farklı işlere yarayan o kadar çok kremi akılda tutacak, kullanacak sabrım da hiç olmadı. Aylar içinde bir el kremim ya biter ya bitmez. ama gül yağı, bal, zeytinyağı gibi doğal şeyler kullanmak hoşuma gider. Yüzüm de yalasın yutsun değil mi lezzetli şeyleri. Şimdi asıl konuya gelelim; Aloe Vera bitkisi de çocukluğumdan beri karşıma çıkar, yıllarca annemle bahçelerde olmadık bitkileri aloe vera ya benzetip koparıp yetiştirmeye kalktık da başka şeyler çıktı falan.
Neyse ki şimdi bir yakınım Almanya'dan bir yığın kök Aloe Vera bitkisi getirmiş anneme. Almanya'da evlerde dahi bir hayli yaygın bir kozmetik bitkisi. Cilde sürmeyi bırakın, jelini ilaç gibi yiyorlar bile.Annem de bir süredir onları bi sürü saksılara dikip, çoğaltıyor. Zaten o kadar mazlum bir canlı ki; pek bakımda istemiyor. Kendiliğinden yeni yeni kökler verip 1ken 4-5 tane oluyor bir kaç ayda. Tüm yukarıdakiler 3-5 ayda böyle kendiliğinden köklenip çoğaldı. Baımı da çok kolay; çok güneşli ya da gölge bir yerde kalmayacak, sadece kurudukça sulanacak; yazın 3-4 günde bir kışın haftada bir yeterli. O kadar bitkiyi görünce; annemi bunları satmaya ikna ettim. Blog aracılığıyla tabi. Aslında bi şeyler satmaktan pek hoşlanmıyorum ama annem satıyor ben aracıyım :)

Şimdi Aloe Vera hakkında bilgi almak isterseniz diye 1-2 link paylaşıyorum. Bitki küçük bir kök olarak gönderilecek, kısa bir süre sonra bitki büyünce ucundan tahta ya da plastik bir şeyle (metal değil) koparıp resimlerdeki gibi ; içindeki jeli yüzünüze, herhangi bir yaranıza, güneş yanığına, saç diplerinize sürüyorsunuz. en güzel tarafı ise; jel kuruyunca yıkamak zorunda olmamanız. Çünkü herhangi bir iz, beyazlık ya da koku bırakmıyor, üzerine nemlendirici sürebilirsiniz. Dünya Sağlık Örgütü'nün onay verdiği bir bitki ve haricen kulanımının her hangi bilinen bir yan etkisi yok. Faydalarını ben saymayayım; sayılmışları isterseniz okuyun.



Bunun gibi bir saksıda bir Aloe Vera bitkisi satın almak isterseniz; bedeli; ( kargo ücreti dahil) 22 TL dir. almak isteyenler bana ulaşabilirler.

Boyutunu anlayın diye limon koydum:)


http://tr.wikipedia.org/wiki/Aloe_vera

http://www.bitkilervesaglik.com/tag/aloe-vera-bitkisi-faydalari/

http://nccam.nih.gov/health/aloevera

16 Şubat 2013 Cumartesi

baharatsızlar!

üniformalı;'  şunu da bir düzgün koysanız da beklemesek böyle' diyor. "nerden bilelim, her gün polis ehliyet ruhsat istemiyor!" diyorum. benden yaşlarca büyük adam terslenişimle, kendine geliyor. yüzünde yaftalanmış eğreti bi gülümseme; kafasını eğip; yolcu koltuğunda oturan bana dönüp; alttan alıcı cümleler sarfediyor kekeme kekeme. Galip geliyorum. Galiplik kötülüğü doğruyor sonralarda da.
  yaşlarca küçük başka bir kız da "al canım bir de bunu dene" diyor. CANI oluyorum, dünden önceki gün doğmuş; dün büyümüş, bugün insan olmuş kızın. "surat astırıyorlar, kapris yaptırıyorlar."
  göklerden bakmaya, görgüsüz , bayağı bir bürokrasi budalası gibi hak savunuculuğuna soyunmaya mecbur ediyorlar. Başka türlüsünden anlamıyorlar.
 
  "Senin hakkını ben mi savunayım, ey 30 yaşındaki sarı kafalı kadın!" desen; olmaz. anlamazlar. Sonra da orda burda anlatırlar; beyninin tüm hatlarını numune bir kırmızı rujla çizebileceklerin. Sinirden gözlerin falan dolsa da olmaz; sakın! anlaşılmaz ki. Romantik, hayalsiz, baharatsız müsveddeler dersin, en büyük küfür olur. Ama senin küfür etmene de gerek yok. Onu da anlamazlar. Belki de sen; asla o kadar çeperli olamayacaksındır. Asla topuklu ayakkabıların ve umutsuz tembel bir tadın olamayacağından endişelisindir de tüm kuskuntun bundandır!
 
Ah şimdi nasıl kuryamayasın değişim saatini. Nasıl istemeyesin başka türlü şeyler. Senin ne suçun var ola ki. Karınlarının içinde hareketli yengeçler taşıyan insanlar nasıl acı çekmezler.
 
Her şey herkesleşiyordu,  Herkes her şeyleşiyordu...
 
 

10 Şubat 2013 Pazar

Balıkk

 
Bembeyaz sıradan tişörtümü, rengarenk marjinal tişört yaptım. Akrilik boya ile...
 
kız balığımın adını Kıristofır koydum. Erkek ismi olduğu için alınmasın diye de ona bir şarkı armağan ediyorum, siz de dinleyin şu şeker şarkıyı :)
 
Sumru AĞIRYÜRÜYEN- Öyle Açtım ki...
 

8 Şubat 2013 Cuma

Madam Adelaide'ın Mis Kokulu Ekmeği

İkea'dan bu kek kalıbını aldığımdan beri aklımda hep aynı görüntü geziniyor.
Güneş batmak üzere; ben yani Madam Adelaide İsviçre dağlarındaki ağaç evimin mutfağında uzun, kat kat bej, yakası dantelalı elbisemle akşam yemeği için ekmek pişirmişim ve soğuması için kalıbı yukarıya sürgülü penceremin önüne koyuyorum, dışardan çocukların neşeli koşturmaları ve mor ineklerin mölemeleri geliyor.
Bunun gibi...
 
Evet ben Heide'yi hala, hayli severim. Canım sıkkınsa ve sıkkın olmasın istiyorsam; Heidi'yi izlerim, ya da Sünger Bob'u.
Ben de bu görüntüye daha fazla dayanamayıp ekmek pişirdim.
 
 
Bi köşeye not edin, tadınının nasıl olduğu hiç önemli değil. ekmek pişirmiş olmak harika...
*Un
*Tereyağı
*Birazcık bal
*1 pakete yakın instant maya
*Birazcık tuz
*Ilık su

Şuna dikkat ediyoruz; unu açıp tuz hariç tüm malzemeleri yavaş yavaş karıştırıyoruz. Tuzu doğrudan mayaya değil una ekliyoruz. Ilık suyu yavaş yavaş ekleyerek, kenarlardan da unu içeri yavaş yavaş alarak hamuru yoğuruyoruz.




Hamuru yarım saat streçleyip sıcak bir yerde bekletiyoruz.

ben dışarı çıkmam gerekince 1.5 saat bekletmiş oldum.


Böyle kocaman oluvermiş.







Mayalanmış hamura istediğim şeyi koyabiliriz. ben *ceviz, *haşhaş, *biberiye, *tane karabiber koydum.







Aman ben beklerken bolca kabardım, fırında daha da kabarmam dememiş, daha da kabarmış azıcık hamurcuk sağolsun.
çıkar çıkmaz sıcak sıcak Miss gibi dağ tereyağıyla yiyoruz.
Tadı güzeldi ama tuzsuz olmuş.En az 1 buçuk tatlı kaşığı tuz koymak gerekmiş meğer.
Neyse önemli olan, ekmek yapmaktı işte...








                                                                            bu da bol kalorili bir öğün kurtarma seçeneği, özellikle iştahsız çocuklar için. Muz, Bal, Badem, Kuru İncir ve süt...
 
Dünyanın her yerinde köyler aynı şeyleri hissettiriyor galiba...Bu kitabı çok sevdim. Okuru takmayan kitaplara bayılırım zaten, öyle kendi dünyasına alıveriyor.Diyaloglar pek gerçekçi.

7 Şubat 2013 Perşembe

Keçe Bavulum (!)

 
 
3 mm lik kalın keçeyle çanta yaptım. Çok kolay oldu. Biraz fazla büyük oldu. Ekolojiklikle, radyo-sinema-televizyon bölümünü yenicek kazanıp ilçesinden çıkıp gelen üniversteli kız olmak arasında garip bir dengedeyim çantayı takınca. Henüz çantamı takıp gün yüzüne çıkacak cesaretim olmasa da umudum hayli yoğun..
 
Kalın naylon bir iple dikip kahverengi şeriti silikonladım. Aşağısına da cırt cırt yapıştırdım.
Yabancı bir sitede görüp kaydetmişim buna çok benzer bir çantayı. Pek bir yaratıcılık eklemedim yani. Fotoğraflar için gündüz güneşini bekleyemedim...

6 Şubat 2013 Çarşamba

Bir Seyahat Envanteri; Smyrna

 
 
8 günlük İzmir seyahati pek çabuk geçti ki; gitmeden önce yaptığım padişah fermanı görünümündeki yapılacaklar listeme pek bir tick koyamadım. Olsun gezip, gördüklerim de yeter. Size utanmadan arlanmadan bir İzmir Seyahatnamesi yazmayacağım.
 
                        bunlar bir çekilişin hediyeleri değil, almak istediğim şeylerden alabildiklerim olan azınlıktan bir görüntü. Hama boncukları için heyecanlıyım. İKEA'da boncuklar 19.90, boncukların konulacağı taban 5.00. Hama boncuğu da neymiş demeyin, söylemem. Çok yakında burada... Elbiselik fitilli kadifem ne hoş değil mi? Kemeraltı'nda metresi 10 lira.
 
 


 
                                                                    İKEA'da külahta dondurma; 60 kuruş.           Alışveriş torbasını kucağına koyup kış günü dondurma yemenin zevki; paha biçilemez... 
 
 
Bu konu çok can acıtıcı, acımı paylaşın lütfen. Şimdi eğer bir insan 4 yaşından itibaren ayakkabı alırken annesi tarafından ;" sıkıyor mu kızım, ayağın rahat mı?" diye sorulduğu gözönüne alınırsa; 24 yıldır ayakkabısının ayağına küçük gelip gelmediğine kendi başına karar veremiyorsa; vitrinde görüp bayıldığı konverslerin üstüne çivileme atlayıp, ayağına deneyip, rahatlığı yerine üzerindeki krem rengi dikişlerin ne de güzel olduğunu düşünüyorsa , bir kaç saat sonra ayakkabının sırasıyla biraz-pek-çok-bayağı bir küçük olduğunu farkediyorsa ve bu insan artık neredeyse 30 yaşında olup yarın bir gün çocuğuna bile ayakkabı alamayacak kadar şuursuzsa; bu gerçekten elim bir vakadır.kendim için çok üzgünüm...
 
  Feribot saatini beklerken; Çanakkale'de şöyle bir turlarken; bir kitapçının sokak vitrininde gördüm. biraz kırıldım, sanki Ece Temelkuran bana haber vermeden kitap çıkarmazdı, ne diye böyle yaptı şimdi! Çok şaşırdım, ona yeni bir kitap için 1 yıl daha vermiştim, erkenden çıkarıvermiş. Onun tüm cümlelerine ve hani pek de olmaz ya; neredeyse tüm fikirlerinin altına imzamı atabilirim. Kitabım biitsin buna başlayıp hemen anlatayım size de.
 
                                                                          Yapı Kredi yayınları böyle bir kaç şairin seçme şiirlerini toplamış. 5 TL

 
 "YazmaK" en güzel şey...