30 Eylül 2012 Pazar
Ölümsüzleştirme-2
.jpg)
Üsttekileri ilknur'un bana yolladığı çikolata kutusunun kalıbıyla yaptım , çiçekleri de yağlı fırın kağıdına koyup üzerlerine vernik döktüm, tabi çiçekten taşıyor bazen, ama incecik olduğu için 24 saat sonra makasla kesilebiliyor fazlalıklar,kenarlar. Bu yağlı kağıt olayı iyi oldu, ince her şeyi böyle dondurabilirim artık. Ancak kolye ya da anahtarlık yapmak için resin donmadan içine konması gereken halka ya da misinalar kayıyor. Buna pratik bir çözüm bulmalıyım.
Kalpliler tarzım olamayacak kadar romantikler, bir dahaki çalışma daha bana dair bir şeylerle; böceklerle olacak. Orda burda ölü böcek topluyorum minik nivea krem kutumda. Eşe dosta da haber saldım 'aman böcek , kelebek görürseniz biriktirin bana, sivrisinekleri güzelce öldürün lütfen, nazikçe, kolu bacağı zarar görmesin' Ne hoş değil mi, bir böcek dahi olsa bir hayatı ölümsüzleştiricem...
29 Eylül 2012 Cumartesi
Yalan Dünya
Annem olsa 'kim çitlemiş bunları acaba' der :)
Pek pek yakında karpuzlar dilimlenip tabakta servis edilmiş, soğanlar pembeleşinceye kadar kavrulmuş, kurabiye hamuru kulak memesi kıvamında yoğurulmuş, fasülyeler kılçığı ayıklanıp, kırılmış halde raflarda bizi bekliyor olacak. O zaman 'yaratmak' , şimdi olduğundan çok daha moda olacak, insanlar dünyanın bir zamanlarki haline geri dönebilmek için salçanın, reçelin evde yapıldığı bir yaşam için yüklü paralar ödeyip köy evlerine tatile gidebilmenin hayalini kuracak. Dünya modernleştikçe, insanlar ilkelleşmek isteyecek, ilkellik parayla satılır hale gelecek...
28 Eylül 2012 Cuma
Bu An
Gecenin Yemeği...
Hani bilirsiniz sevgili dostlar; blogger Tiryaki Hobi "gecenin karesi " der sık sık, yayınladığı mütevazi fotoğraflarla...Uzun süredir düşündüm de bi alternatif bulup bu fikre, kendim yaratmış gibi davranaraktan hayatımdaki enstanteneleri mütevazice paylaşmalıyım ben de. Ancak işte bir başlık bulmakta yaratıcı olamıyorum bir türlü, belki birileri? bana yardımcı olabilir.
Patates püresi eşliğinde enfes çıtır,kadayıflı tavuk için buyrun, yemeklerle oyun oynayan minik kızın sitesine;
24 Eylül 2012 Pazartesi
Ekmek Arası
23 Eylül 2012 Pazar
Resinlesek mi Resinlemesek mi?
İlk 100 kat vernik denemem. Günler süren malzeme taramasının ardından bu pek yeni hobime bi heves başladım. Bakalım, heyecanlıyım. "100 kat değil bizde tek katı var" şeklindeki hırdavatçı amcaların bilmeyen onlar değil de benmişimcesine tepeden bakışlarına maruz kalarak sonunda internetten bulduğum (tahtakalehobi.com)100 kat vernik; anahtarlık ve kolye amaçlı olarak hizmetinize sunulmuştur. Henüz verniğimi döküp, içine girdiği kabın şeklini aldırtacak bir kalıp bulamadığımdan, gezinirken bu şişe kapaklarıyla sayısız şey yapılışına rastladım. Ne hoş değil mi?
14 Eylül 2012 Cuma
SayfalaR KaybolmaSın..
Oldum olası; bir şeyler yaratmayı hayat mottom haline getirmeden önce bile kitap arası yapardım. Hem öyle güzel bir hediye ki...Doğada sayısız malzeme var ayraç yapmak için, iplikler, gazete parçaları, kurutulmuş çiçekler, boyamalar, çimen yaprakları... Ben genelde 2 asetat kağıdının arasına istediğim malzemeyi koyarak kenarlarını dikerek ya da ısıtılmış iğneyle sabitliyorum. Daha sağlam bir şey olsun isterseniz de ehliyet kaplama makinelerinde bastırabilirsiniz; bknz; en alttaki çiçekli olan.
Her birisiyle ilgili bir anım var. Şu hemen sağ altakini teyzemin nakış makarası denizinden çalmış olduğum ipliklerle yapmıştım sene 2000 falan. Onun sol altındakini Yüksekova'nın kırlarından topladığım çiçeklerle yaptım 3sene önce. Üzerindeki kareli olan yeni; renkli bantlarla. Onun sağındakini İzmir Doğal Yaşam Parkı'ndaki kuşlu kısımdan görevliler görmeden çitten atlayıp çaldığım rengarenk kuş tüyleriyle yapmıştım, 2 yıl önce. Üstteki 3'lü çubuktan olanı dışarıda içtiğim çayların kaşıklarıyla yaptım, boyadım, ip doladım... Her biri aslında yaşamımın bir dönemi..Değişik bir ben...

Yıllar oldu...Hala gülümserim. Defalarca okusam, doyamam. Bazen insan karnına ağrılar girene kadar gülebildiği yıllardan ne kadar da uzaklaşmış düşünüyor. Bir karikatürün yanına da bu denli hüzünlü cümleler yazmak ancak, ruhu yaşlı birinin işi olabilir zaten. Hayat zira erteleyip erteleyip, umut etmekle yok oluyor. Şöyle arkama yaslanıp da "işte bu benim hayatım, hepi topu elde bu var" deyip, derin bir nefes alıp yaşamaya başlar mıyım bir gün? Yoksa ait olduğum yaşamın bu olmadığını, baloncuklu, kurdeleli, naneli bir yaşamın bir yerlerde beni beklediğini düşünmeye devam mı etmeli? Ah mı çekmeli?
12 Eylül 2012 Çarşamba
Boyama Takılar
*Denizde sektirilir
*Birinin (örneğin; polisin) kafasına atılabilir
*Böbreklerde beslenir, büyütülür
*Yazıda yabanda tuvalet kağıdı olarak kullanılabilir.
*Bağıra basılabilir.
*Üstüste koyularak ev yapılabilir.
*Değerlileriyle beyin noksanı insanlar satın alınabilir.
*Evde yiyecek hiç bir şey yoksa pişirilerek çocuklar oyalanabilir.( bknz: Türkan Şoray)
*Boyanarak pek çeşitli aksesuarlara dönüştürülebilir.Örneğin, kapı stoperi, ceviz kıracağı, kolye, yüzük...
kapılaR ÇarpmasıN
Bir yaz daha bitiyor...Can çekişen bir mevsim var önümüzde, güneşin kararsızlığı, rüzgarın başı buyrukluğuyla...aman dedim kapılar çarpmasın, yeni taşlar boyayıp, bir de kum kesesi yaptım. Her kapıya bi tane. Her zamanki gibi can kurtarıcı guaj boya ve vernik ( yoksa şeffaf oje).
9 Eylül 2012 Pazar
doğdum, iyi ki...
DOĞUMGÜNÜ
Kurdeleli yaşamlar dilemiştik
Doğarken
bizler
Ölmeye
daha çok varken
Rengarenk
toz bulutlarının arasında uçuşmayı
Yazmayı,
yazdıklarımızı okumayı
Yeni
yeni şeyler koymayı sırt çantamıza
Tıklım
tıklım olmayı,dolmayı
Daha
çok olsun ölmeke demiştik
Şaşırıp
duralım
Boyumuz
hep uzasın, sığmayalım çatı katlarına
Ağaç
tepelerine oturup, boyayalım istedik tüm yaprakları
Renkli
düğmeler dikelim gövdelere
İyi ki
doğduk bugün
Tüm
renklerimizi astık gün ışığına
Birileri
gelip batırırsa diye fırçalarını
İyi ki
doğduk, ölmeye çok var daha
Yapacak
ne çok iş var
7 Eylül 2012 Cuma
Yenilerde bal kabakları haşmetli kolları olan amcalar tarafından bir güzel soyulup, doğranıyor. Üzerine bir şeker döküp fırına vermek kalıyor bize de.Ama eskileeerdee kocaman bir bal kabağı alıp da kendiniz yenebilecek boyutlara getirmek için uğraşırdınız. Ben de karpuz ,kavun satan bir amcanın tentesinde bir türlü gelmeyecek olan otobüsümü beklerken, minnetimden bu sevimli şeyi almıştım. bir türlü onu soyacak kudreti bulamadım kendime. Belki bir gün beni sihir tozlu diyarlara götürebilecek olan kurdeleli bir arabaya dönüşür umuduyla da onun varlığının bütünlüğüne saygı duyarak; boyadım. Yine guaj boya ve vernik ikilisi...Salonun orta yerine de koyunca hayata bir tad katıyor ki sormayın, gördükçe insanın yüreğinde sabun köpüğü renginde pırıl pırıl bir neşe...
Polimer Kile Başlama Quizi
Ah ne yapsam ne yapsam?
Hayat sizi hep gerisinde bırakarak akıp gidiyor. 20'li yaşlar bitiyor 30'lular geliyor 40'lara da çok var diyemeyiz. Ortada bir yerlerdeyiz. Balon gibi rengarenk, parlak , uçurtmalı gençliğimize de; ağır aksak gülebileceğimiz, olgunlukla yoğrulmuş, tecrübe kırışıklıklarıyla dolu orta yaşlılığımıza da eşit mesafedeyiz. Şimdi hangisini seçmek gerek?
Yüzyıllar sonra (!) hayatı okuyup bitirdiğimiz, kütüphanemize yerleştirdiğimiz o anda , o kısacık sürede kafamızı usulca sola çevirip geriye baktığımız o anda; sadece harcadık mı, elimizde kalan tek şey yediklerimizin posası mı; yoksa yeni yemekler pişirip, tariflerini duvarlara astık mı karar vermiş olacağız. İşte o an yine hayatın en büyük huzuru ya da hüznünü yaşayacağımız an olacak. Yaratmak gerek velhasıl, bir şiir, bir çiçek, bir sebze, bir cümle...bu bir iç devrim aslında. Bu yüzden değil mi tüm çabamız, ölmeden sıkış tepiş bir şeyler doldurmak bu hayata.
Ben de hep düşünürüm. Ne yapsam , ah ne yapsam? Yaşadığım yerin sığlığına sığınmadan aslında kendime dilediğim gibi bir hayat biçmeliyim.Ama bahaneler bulmak genelde kolay.Bu blog da işte o çok sonraları geriye dönüp baktığımda hayatımı boşa harcamış olmanın acısını yaşamamak için minicik bir basamak, insanlık için minicik ama benim için kocaman. Burası bir ağlama duvarı.
Konuyu mecburen bir yerlerde bağlamak gerek. Polimer kile başlamaya karar vermiştim, mini mini çikolata, pizza kolyeler, puantiyeli minyatür mutfaklar, pembe suratlı bebek figürleri yaparım belki diye. Ancak ruhumun en kahrolası yönü olan maymun iştahlılığıma küçük bir quiz yapmaya karar verdim.Polimer kile başlamadan önce oyun hamurlarımla bir şeyler denedim. Olmadı. Ancak işte böyle sevimli bir karakter yaratabildim ancak parmaklarımda o yetiden eser yok. Ne yapalım?Yeni bir uğraşçık bulmak gerek.Çok okumak, çok yazmak, çok yapmak gerek.Koymak için yeni şeyler bü dünyaya...
Hayat sizi hep gerisinde bırakarak akıp gidiyor. 20'li yaşlar bitiyor 30'lular geliyor 40'lara da çok var diyemeyiz. Ortada bir yerlerdeyiz. Balon gibi rengarenk, parlak , uçurtmalı gençliğimize de; ağır aksak gülebileceğimiz, olgunlukla yoğrulmuş, tecrübe kırışıklıklarıyla dolu orta yaşlılığımıza da eşit mesafedeyiz. Şimdi hangisini seçmek gerek?
Yüzyıllar sonra (!) hayatı okuyup bitirdiğimiz, kütüphanemize yerleştirdiğimiz o anda , o kısacık sürede kafamızı usulca sola çevirip geriye baktığımız o anda; sadece harcadık mı, elimizde kalan tek şey yediklerimizin posası mı; yoksa yeni yemekler pişirip, tariflerini duvarlara astık mı karar vermiş olacağız. İşte o an yine hayatın en büyük huzuru ya da hüznünü yaşayacağımız an olacak. Yaratmak gerek velhasıl, bir şiir, bir çiçek, bir sebze, bir cümle...bu bir iç devrim aslında. Bu yüzden değil mi tüm çabamız, ölmeden sıkış tepiş bir şeyler doldurmak bu hayata.
Ben de hep düşünürüm. Ne yapsam , ah ne yapsam? Yaşadığım yerin sığlığına sığınmadan aslında kendime dilediğim gibi bir hayat biçmeliyim.Ama bahaneler bulmak genelde kolay.Bu blog da işte o çok sonraları geriye dönüp baktığımda hayatımı boşa harcamış olmanın acısını yaşamamak için minicik bir basamak, insanlık için minicik ama benim için kocaman. Burası bir ağlama duvarı.
Konuyu mecburen bir yerlerde bağlamak gerek. Polimer kile başlamaya karar vermiştim, mini mini çikolata, pizza kolyeler, puantiyeli minyatür mutfaklar, pembe suratlı bebek figürleri yaparım belki diye. Ancak ruhumun en kahrolası yönü olan maymun iştahlılığıma küçük bir quiz yapmaya karar verdim.Polimer kile başlamadan önce oyun hamurlarımla bir şeyler denedim. Olmadı. Ancak işte böyle sevimli bir karakter yaratabildim ancak parmaklarımda o yetiden eser yok. Ne yapalım?Yeni bir uğraşçık bulmak gerek.Çok okumak, çok yazmak, çok yapmak gerek.Koymak için yeni şeyler bü dünyaya...
2 Eylül 2012 Pazar

Yıllar yıllar öncesinde dünya henüz kirlenmemiş kocaman bir yer iken; her şeyler de doğalmış. Gazoz ağaçları, dondurma bahçeleri doluymuş her yer. İşte o zamanlar biralar filtreden geçmez, şekerleri beyazlatmak için fabrikasyon yöntemlere başvurulmaz, pirinçler kabuklarından ayrılmazmış. Yani her şeyde doğallık varmış. Bugünse yerleşmiş bu yapay yöntemler hayatımıza sindi. Normalde doğal halinde bulunan şeylere ; organik gıda modası nedeniyle daha fazla para ödüyoruz. Ne ilginç değil mi?Şeker zaten doğada esmer halde bulunduğu halde ; böylesi bu ara burjuvazinin organiklik merakı nedeniyle daha pahalıya satılıyor, kabuklu pirinç de böyle. Bir de Efes'in yeni birası "filtresiz". Biranın o alışıldık altın sarısından çok uzak, daha hoş bir aroma var bu birada.Ama ilginç ki işlem görüp, emek ve para sarfiyatı yapılmış olanından daha pahalı. Yine de ılık bir yaz gecesi; deniz, dağ, taş, ışıklı şehir gören evinizin balkonunda içmeye değer...
şimdi...
Kalkıp gitsek şimdi
Patika sansak tozlu bir asfaltı
Alelade bir iklimin ılığını içimizde hissederek
Şimdi bir deniz bulabilsek bir yerlerde
Usul ama çalkantılı
Oturuverecek yanında koynunda yumuşacık bir yer olan bir
kayacığa
Tesadüften ayakkabımız bağcıksız olsa
Ayaklarımızı yalar ya hani deniz
Kaygan bir top havuzuna düşmüş gibi tenimizde kımıltılar
Ağlamaklı oluversek bir anda
Neye ağladığımızı hatırlayamayacak kadar sarhoşuz
Aksa sümüklerimiz
Çıkartsak tişörtümüzü, silsek burnumuzu
Memelerimiz hiç görünmese
Biz görünmesek
Hayalmişiz sanki, içimizin düşüyüz
Herkes evinde uykudaymış
Hani ağlamamız geçer ya ferahlatan iç çekişlerle
Suyu emiveren kuru toprak gibiyiz
Hıh oldu şimdi deyip
Tamamlamış tüm asli görevini
Çırparak üstümüzü başımızı
Sere serpe bir huzurla dönüversek bir yerlere yeniden aynı
patika sandığımız yoldan…
1 Eylül 2012 Cumartesi
Şarköy'de Bir Senem Diyici
Böyle sesini büklüm büklüm büken, sayısız perküsyonu ardarda çalabilen, ışıktan mıdır nedir sahnede çok genç görünebilen Paris'li bir Türk müziği-Jazz sentezcisi. Gitarda, Trompette ve perküsyondaki arkadaşlarıyla olağanüstü doğaçlamaları, müziğin mistikliği, Şarköy'de böylesine bi müzikle karşılabilmiş olmanın şaşkınlığı insanı öylece büyülüyor.
buyrun dinleyin bakalım; http://www.youtube.com/watch?v=oKFrK5kjKn0
Kitap ve kahve ( bi de sehpa)
Kitaplara saldırıp sonra durgunlaştığım her seferden sonra elime bir kitap alınca nasıl da unutabildim diyorum okumanın yeryüzünün en güzel uğraşı olduğunu...Zaten kahvenin içmesem de orada durması bile güzel..Neyse konumuz bu değil; asıl konumuz benim Rekor Mini'lerle örmüş olduğum hanımın dilenip beyin beğendiği model işte. Dünya Barış Günümüz Kutlu Olsun, Afiyet Olsun:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)